ÇEVRE İNSANSIZ YAŞAYABİLİR AMA İNSAN ÇEVRESİZ YAŞAYAMAZ
Anayasamızın 56. Maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.” hükmü yer almaktadır.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 2. Maddesi’ne göre; Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamlara “Çevre” denilmektedir. Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiler “Çevre Kirliliği” olarak tanımlanmaktadır. Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini, bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününe ise “Çevre Koruma Faaliyetleri” denmektedir. Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecine “Sürdürülebilir Çevre” denmektedir.
Çevrenin kirlenmesi, ülkede yaşayan herkesin ortak sorunudur. Öte yandan doğal çevrenin kirlenmesi ise bütün ülkelerin ortak sorunudur. Bütün bu kirlilikler doğal veya yapay kaynaklıdır.
İnsanlar başta gıda, konaklama, enerji ve ulaşım olmak üzere birçok ihtiyaçlarını karşılayabilmek için doğadan yararlanma çabaları geliştirmiştir. Daha sonra yararlanma çabaları doğaya egemen olma ve üstünlük kurma çabasına dönüşmüştür. Teknolojinin desteğini de arkasına alarak güçlenen insanoğlu, bir zamanlar doğayı sınırsızca kullanmaya, hatta sömürmeye başlamıştır. Ancak aynı insanoğlu havanın, suyun ve toprağın tükenmez, bedelsiz bir kaynak olmadığı bilincine de zamanla ulaşmış olup, çevrenin korunması ve ıslahı amacıyla politikalar geliştirmeye başlamıştır.
''Çevrenin korunması, geliştirilmesi ve iyileştirilmesi” konularında gösterilen çabaların amacı, insanların daha sağlıklı ve güvenli çevrede yaşamalarını sağlamaktır. Bunu sağlayacak olan da hiç kuşkusuz insanın kendisidir. Çünkü çevreye zarar veren de çevreyi koruyan da insandır. Çevre kirliliği ile yürütülen en önemli silah ise insanların sahip olduğu “çevre bilinci” düzeyidir.
Doğal Çevrenin korunması amacı ile 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı toplanarak, çevre sorunları ele alınmış ve aynı konferansta 5 Haziran gününün “Dünya Çevre Günü” olması kararlaştırılmıştır. Her yıl Birleşmiş Milletlere üye ülkelerde 5 Haziranı “Dünya Çevre Günü” olarak değerlendirilmektedir.
Ülkemizde bu amaçla, 1978 yılında Türkiye Çevre Sorunları Vakfı, daha sonra ise Çevre Müsteşarlığı kurulmuştur. Başbakanlığa bağlı Çevre Müsteşarlığı 5-11 Haziran tarihleri arasını “Çevre Koruma Haftası” olarak kabul etmiştir.
Sağlıklı bir çevrenin yaratılması ve korunması konusunda bizlere büyük görevler düşmektedir. Yakından uzağa içinde yaşadığımız, bize sağlık ve mutluluk veren çevremizi en iyi şekilde korumalı, gerekli düzenlemeleri yapıp daha güzel yaşanır bir çevre durumuna getirmeliyiz. Her şeyden önce çevremizi kirletmemeliyiz, kirletenleri de uyarıp, engellemeliyiz. ÇEVRE İNSANSIZ YAŞAYABİLİR AMA İNSAN ÇEVRESİZ YAŞAYAMAZ….